Çelişkilerle dolu bir hayatım olduSema DENKER
Çocuğunun hayatını kurtarmak için patronundan 150 bin dolar borç isteyen bir annenin karşılaştığı ahlaksız teklifi ve sonrasında yaşadıklarını konu alan "Binbir Gece", üç haftadır milyonları ekran başına çiviliyor. Kanal D’nin reyting rekortmeni dizisinin başrol oyuncusu Bergüzar Korel, hayatını Kelebek’e anlattı.
Bergüzar Korel... Herkes onu "Kurtlar Vadisi Irak" filmindeki ’Leyla’ rolüyle tanıdı. Bu film sayesinde yıldızı bir anda parlayan Korel, şimdi ise "Binbir Gece" dizisiyle gündemde. Merhum aktör Tanju Korel ile 1970’li yılların başarılı aktristi Hülya Darcan’ın kızı olan Bergüzar Korel, bakın hayatının ilk 18 yılında neler yaşamış...
Türkiye’nin hayranlıkla izlediği Bergüzar Korel’i yakından tanıyabilir miyiz?
- 1982 doğumluyum. Benden yedi yaş büyük bir ablam var. O şu an evli ve Amerika’da yaşıyor. Çocukluğumun en güzel yılları Ulus’ta geçti. İçinde meyve ağaçları bulunan büyük bir sitede büyüdüm. Ağaçların tepesinden inmezdim. Erkek çocuğu gibiydim. Başta kirpi olmak üzere birçok hayvan besledim.
Kirpi beslemek mi? Çok ilginç!
- Evet... Bir gün bahçede oynarken, top şeklinde, üzeri diken diken olan bir şey dikkatimi çekti. Ne olduğunu merak edip elimi attığımda, kirpiyle tanışmış oldum. Her gün bahçeye yiyecek bırakır, kirpinin onu yemesini seyrederdim. Ben her şeyi yaşayarak, hayatın içinde öğrendim. Çok özgür bir çocukluk geçirdim. Aslında çok çelişkilerle dolu bir hayatım oldu demek daha doğru...
Ne gibi?
- Özgür bir çocuktum ama annem ve babam çok otoriterdi. Özellikle rahmetli babam, sınırları çok zorlayan bir babaydı. Yani bizim belirli kurallarımız vardı. Mesela hepimiz aynı anda sofraya oturmak zorundaydık. Mutlaka her banyodan sonra anne ve babamın eli öpülürdü. Her pazar ormana koşuya gidilir, sonra da piknik yapılırdı. Bunlar Korel Ailesi’nin adetleriydi. Evin en küçüğü olduğum için de herkesin koruması altındaydım. Bu durum bir zaman sonra beni rahatsız etmeye başladı. Öyle bir zaman geldi ki birey olduğumu göstermek istedim.
Ne yaptınız?
- Ortaokul yıllarıydı. Okula beni annem götürüp getiriyordu. Oysa bütün arkadaşlarım otobüsle, minibüsle gidiyordu. Bu benim için çok önemliydi. Tek başıma bir şey yapmak istiyordum. Sonunda bir gün babama, bu isteğimi çekinerek de olsa açtım. Kendisi hiç itiraz etmeden izin verdi, cebime de para koydu. Okuldan çıktım, otobüs durağına geldim ama kalakaldım! Çünkü hangi otobüse bineceğimi, hangi durakta ineceğimi bilmiyordum. Kaçırırlar korkusuyla taksiye de binemediğimden Gayrettepe’den Ulus TRT’ye kadar yürüdüm. 2 buçuk saat sonra eve geldim. Bu olaydan sonra artık tek başıma bir şeyler yapmama izin vermişlerdi.
Sporcu geçmişiniz de var, değil mi?
- Evet, voleybol oynadım. Babam küçüklüğümden itibaren bana hep ders aldırdı. Piyano çaldım, buz pateni yaptım, dans eğitimi aldım. Maymun iştahlı bir çocuktum. Her şeyden biraz biraz yaptım. Ben 4 buçuk kilo doğmuşum. Asla doymuyormuşum. 4 yaşına kadar hep çok kilolu oldum. Fakat ilkokul yıllarında zayıflamaya başladım. Öyle zayıfladım ki arkadaşlarım bana "çiroz" derdi... Kocaman elli, kocaman ayaklı bir kız oldum. Ortaokul yıllarında vücudum şekle girmeye başladı.
Kilolar gidince erkeklerin ilgisini çekmeye de başladınız tabii...
- Evet... Erkeklerin niye bana baktıklarını anlamaya çalışır, kaçardım onlardan.
Bunun sebebi babanızın size uyguladığı baskı olabilir mi?
- Babam kıskanç bir adamdı. Bir garson servis yapacağı zaman yanlışlıkla bizlere dokunsa, bu büyük bir tartışma konusu olurdu. Babam çevreye karşı çok iyi birisiydi. Onun bütün sorunu bizimleydi. Çünkü bize karşı o kadar büyük bir sevgisi vardı ki, bu sevgisiyle baş edemiyordu. Mesela ailenin en küçüğü olduğum için babam bana aşıktı. Bir erkek arkadaşım olduğunda karalar bağlar, çocuk gibi olurdu. Mesela arkadaşım evden beni almaya gelirdi, "Gel tavla oynayalım evladım" diyerek çocuğu sabaha kadar evde tutardı. Sırf dışarı çıkmayalım diye. Yani çok büyük bir sevgisi vardı bana karşı. Başıma bir şey gelecek endişesiyle hep gözünün önünde olmamı isterdi. O yüzden çok çatışırdık...
BABAM SOYADIMI KULLANDIRMADI
Bu baskılar psikolojinizi nasıl etkiledi?
- Bir gün "Beni korumayın" diye isyan ettim. Sonra kendime evin içinde bir dünya kurdum. Akşam 17.00’den sonra dışarıda bir hayatım olmadığı için eve geldiğimde de odamdan dışarı çıkmıyordum. Bütün bu sıkıntılı gençlik yıllarıma rağmen, babam bende asla kötü bir iz bırakmamıştır. 24 yaşında annemden ayrılıp, tek başıma yaşamaya başladım. Ama hálá babam varmış gibi yaşamaya çalışıyorum.
Konservatuvarla beraber neler değişti hayatınızda?-
Evde küçücük bir oda içine hapsettiğim, göstermekten utandığım gözyaşlarım, sevinçlerim, tepkilerim, sahne üzerinde çıkmaya başladı. Bunu çok sevdim. Bu arada babam ile ilişkilerim müthiş ilerledi. Oyuncu olmamı istemeyen babam, benim başarılarımdan mutlu olmaya, okula gelip oyunlarımı izlemeye başladı. Fakat son sınıfa geldiğimde "Eyvah, okuldan sonra ne yapacak, bu piyasada kimlerle karşılaşacak bu kız" kaygısı taşımaya başladı.
Reddedildiğiniz işler oldu mu?
- Olmaz mı? Mesela bir dizi filmde yer aldım. Benim sahnelerim çekilmeye başlandığı gün bana "Sizden daha ilginç bir tip arıyoruz" dediler ve beni projeden çıkardılar. Bu çok ağır bir şeydi benim için. Tam bir yıl konservatuvarda sahneye çıkamadım. Kendime güvenimi kaybetmiştim.
Sonra ne oldu?
- Emeğimin karşılığını bir gün alacağımı biliyordum. Hiçbir zaman umudumu kaybetmedim. Sonra bir gün "Kurtlar Vadisi Irak" filminden teklif geldi. Bu filmden sonra birçok teklifi geri çevirmemin nedeni, TMC ile çalışmak istememdi. Ben şuna inanıyorum, istemeyi bilirsen, Tanrı her isteğini gerçekleştiriyor. Ben iyi bir kanalda, iyi bir iş yapmak istedim ve oldu!
Hiç anneniz, babanız yardımcı olmadı mı size? Yani yapımcılarla tanıştırmak gibi...
- Yok, olmadı. Babam torpil denilen şeyden nefret ederdi. Öyle ki bazı projelerde, yanlış anlaşılır diye Korel soyadını bile kullandırmadı bana... Birkaç işte adım bu yüzden Bergüzar Gökçe diye yazıldı. Gökçe benim ikinci ismimdi. Mücadelemi bu yüzden tek başıma verdim. Sabrettim! Sonunda da başardım.
Babasına rest çekti
Otoriter babanın baskısıyla, Korel Ailesi’nin kurallarının dışına çıkamadan geçen bir ergenlik dönemi... Hayatınızın dönüm noktası üniversite yani konservatuvar yılları olsa gerek...
- Evet. Hep konservatuvarı istedim ama bunu bir türlü aileme söyleyemiyordum. Hem karşı çıkacaklarını düşünüyordum hem de bunu söylemeye utanıyordum. Yani oyunculuk yapmak istediğimi söylersem, benim üzerime kurdukları bütün hayallerini yıkacağımı düşünüyordum. Hiçbir zaman doktor olmamı istemediler ama bu mesleğe girip acı çekmemi de istemediler. Babam benim turizmci olmamı istiyordu. Üniversite sınavına girdim ve puanım turizm başta olmak üzere işletme gibi birçok yeri tuttu. İstanbul dışında da birçok okula gidebiliyordum. Ama babam İstanbul dışına göndermeyince ben de "Madem sen beni göndermiyorsun, ben de işletme okumak istemiyorum. Konservatuvara gideceğim" dedim. Oyuncu olmakta kararlı olduğumu görünce onay verdi ve Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’ne girdim.
20 YAŞINA KADAR FLÖRTÜM OLMADI
Kaç yaşında sevgiliniz oldu?
- Hiçbir zaman ben en güzel, en popüler kız olmadım. Hatta lise yıllarında yeniden kilo almaya, şişmeye başladım. İri yarı kocaman bir kızdım. Ama ben kendimi hep seviyordum. Arkadaşlarımın bana "deve, zürafa" gibi lakaplar takmalarına rağmen, bunları hiç dert etmezdim. Kendimi severdim. Ama ilk flörtüm konservatuvar 2’nci sınıfta oldu. Yani 20 yaşındaydım. Tabii ki 20 yaşına kadar aşık oldum. Ama bunu hep kendi içimde yaşadım. Platonikti benim aşklarım.
hürriyet/kelebek